9 Mayıs 2008 Cuma

“Edebi Kültür”den Kasıtlar

“Edebi Kültür”den Kasıtlar

“Edebi Kültür” derken bir çok olmayan şeyi ve yanlış olan şeyleri/şeylere kastediyorum. En basiti “edebi” kelimesi bile size edebiyatı çağrıştırır ilk olarak. Oysa öyle bir çağda(bilgi çağı) öyle bir toplumsal sarsıntı yaşıyoruzki(ki aslında böyle bir çağda daha duyarlı, sorumlu, hoşgörülü, aklıselim, öngürülü ve güçlü insanlar olmalıydık yoksa boşuna mı yaşadı atalarımız onca bunalımlı yılları) siyaseten saçmalayarak hatta paranoyakça kamplara bölünmeye çalışılan ve insanların da bunu pekala yediği ve bu çatışma esnasın insanların zihninleirn körleştiği; daha çok yemek içmek yatmak eğlenmek gibi bedensel davranışlarla yaşandığı edebiyattan kısaca gerçek sanatlardan hayli hayli uzak ve yoksun “Popüler” olan şeylerin değerli zamanında yaşıyoruz.

İyi düşünün “Edebiyat” kelimesi belki sizde de duyduğunuzda sanki ruhta bir durulma bir tebessüm hissi yaratıyordur. Bu yüzden belki de en güzel kültürlerden birisidir “edebiyat kültürü”. Ama maalesef bireysel yaşamımızda ve ilişkilerimizde yok denecek kadar bir yere sahip bu kültür. Bizi geliştiren ve besleyen en büyük araçlardan birisinden edebiyattan yoksun yaşıyoruz. “Spor haberleri” diyerek sadece futbol haberlerin verildiği ve bununla yetinenlerin çoğunluk olduğu bir yaşam gerçeği var ortada ayan beyan.

Okumaktan çok uzak ve yaşarken okuduklarından çok “Popüler Kültür” belirleyicileri , başta medya holdinglerinin zihniyetlerini örnek alan bir yaşam var dışarda. Aldığı gazetenin yazarın aslında yazdığı gibi öyle idealist bir yanı olmadığını en nihayetinde kaderinin koşulsuz boyun eğdiği hatta gazeteceliğin ilkelerinin umrunda olmayan güçlü olmak için medya patronluğunu tercih eden patrorunun ağzında olduğunu bile göremiyenler var. Bu o gazeteyi almayın demek değildir ama o köşe yazarın ne kadar ilkeli olduğunun anlamıdır.

Çoğunluk herkes, reddetse de kötülese de onu bunu dese de içten içe bu “Popüler Kültür”ün içinde saydıklarının şöhretine, gücüne saygı ve hayranlık duyarak kendisine de böyle bir kapının açılmasını dört gözle bekler şekilde imrenek yaşıyor. En azından öyle bir sürece girse de alternatif bir duruş olduğunu söylesede bunu ısrarla sergileyecek kişi sayısı o kadar azki… Bunun dışında kalmayı ve bunu beslemeyi ısrarla reddeden yani aklını seçip kendine göre yaşayanlar ise marjinal veya deli damgası yiyebiliyor kendi köşelerinde durdukları halde toplum içinde ayrıştırılarak. İşte bu yüzden “Popüler Kültür” bizim dışımızda yaşanıyor gibi görünse de aslından çoğunluk bu zihniyete uygun mantıkla konuşuyor ve yaşıyor.

“Popüler Kültür” içinde olmanız için illa tv deki bazı insanlar gibi çarpık ilişkiler yaşıyor ,oranızı buranızı açıyor, para ve şöhret için her işi yapıyor olmanız gerekmiyor bunu izliyor ve aksi bir kültürel üretim içinde olmuyorsanız bu kültürün sınırları içindesiniz demektir. Popüler Kütürü yaşayanların giydiğinin korsanını satmayı kendine ticari bir fırsat sayarak zengin olmaya çalışanda bu kültürün içindedir öyle ya da böyle taşeronda korsanda olsa da buna hizmet ediyor ve bundan besleniyordur Sonuçta onun Popülerliğini sanat camiası düzeyinden halk düzeyine indirmiş oluyordur.

Bir çok kasıt var aslında “Edebi Kültür” derken. İlkeli olmak en büyük kasıtlardan birisi. İlkesizliğin özellikle ahlaki ilkesizliğin normal sayıldığı egemen bir zihniyet var şuanda. Dürüstlük en güzel ahlaki değer ve ilkedir çoğumuzca. Ama ne kadar dürüst olduğumuzu dilimizle değil davranışlarımızla anlatırız. Örneğin ihtiyacınız olmadığı halde her hangi bir şeyİ, ihtiyacı olanı görmezden gelerek elde ediyorsanız bu bir dürüstlük değildir. Dürüstlük derken çalıp çırpmamayı anlamamak gerek tek başına. Gerçek bir itirafla “ben zaten hırsızlık yapmam asla” diyebilecek %70 bir nüfüs vardır her toplumda. Ama ihtiyacı olmadığı halde bir şeyi ihtiyacı olanı görmezden gelerek alan %70 bir nüfus da vardır dışarda içimizde. Dürüstlük burda ortaya çıkar. Gerçek dürüstlük gibi her kavramın önüne gerçek diyerek demek istemiyorum çünkü birşeyin kendisi zaten gerçeğidir. Kendini dürüst bir insan diye tanıtıp, hatta kendisi de buna hakketen inanan ama inandığı o kanunları da es geçip rüşveti gözünü kırpmadan veren ve bunu sonuna kadar savunan %70 bir nüfüsta var sanki bu toplumda. “Edebi Kültür” düşüncesinden ahlaki ilkeleri de kast ediyorum aslında dürüstlük başta olmak üzre.

Hepimizin yaşarken bazı ilkeleri ve ilkesizlikleri vardır konusuna göre. Amam ahlaki ilkesizlik en eksik yönü belkide bütün kültürlerin. Tabi bundan Türkan Şoray a atfedilen filmlerde “Öpüşmem soyunmam” gibi tercihleri anlamıyor olmamalıyız. Ahlaki ilke derken daha çok bir insansın haketmediği şeyleri elde etmek için herşeyi yapması veya başkalarının haklarına müdahale etmesini veya tutarsız davranışlarını anlamalıyız.

Özetle her kültür alanının; spor, sanat, ticaret, eğlence, basın-yayın gibi kültürlerin edebi bir kültür anlayışı olması için o üretimin bir ilkesel bir üslubunun ve tutarlı ahlaki bir durşunun olması gerekir. Şuan ise aksi dah çok var olduğundan “Popüller Kültür” diyoruz galiba adını koymak için.

Edebi Kütür” ün açılımını yapacak, anlatmak istediğini daha iyi anlatacak bir slogan demileyimde - ki bu kelime daha çok “Popüler Kültür” dediğimiz zihniyetin bir şeyleri pazarlamak için mutlaka kullandığı hatta çoğu zaman gerçek dışı yalan dolan sözcük gruplarıdır ürünü sattırmaya çalışan- ve belki de bu ticari zihniyeti bende kaptığımdan olsa gerek “Üslubuylada Ahlakıylada” sözcük grubunu kullanmaya karar verdim “Edebi Kültür”ün tanımını okumadan ne anlattığını anlatmak için. Tabi amaç sırf para kazanmak için yalan dolan laflar icat edilmediği sürece slogan da normal bir iletişim yoludur.

Hiç yorum yok: